top of page

ATEİZM YANILGISI

İyi bilin ki, Allah katında yaratıkların en kötüsü/en bayağısı akletmeyen sağır ve dilsizlerdir.(Enfâl 22)

ateistler kendilerini akıllarını kullanan varlıklar olarak görürler oysa akıldan kasıt gözleri ile görüleni kabullenmektir

hal böyleyse gözle tesadüfü oluşabilen hiç birşeyin görülmemesine rağmen 

gözle görmediğimiz evrimleşmiş dünyayı kabullenmek nekadar akılcıdır.. !!!

 

gözlerimiz tesadüfen oluşan bir gemi televizyon uçak tanka tanıklık etmemişken 

dünyanın tesadüfen oluştu saçmalığına hangi akıl ve izanla açıklık getirebiliriz

 

gözümle görmediğime inanmam deyip gözünle görmediğin ama evrimleştik yalanına nasıl inanır insan hayret doğrusu

evrim var olarak kabul edilse bile ara formların olmaması 

ve evrimin neden bir anda kesildiği cevabının verilememesi ise evrimin bir başka açmazıdır

oysa evrim var olsaydı birde süregen yani devam eden bir evrimleşme olmalıydı pirimatlardan evrimleşerek gelen insanlar neden bir başka canlıya evrilmedi.....

 

yada neden halen ortalarda evrimleşmeye devam eden canlılar yok

hadi bunlarıda geçtik var sayalım HAŞA ALLAH yok benim kaybedeceğim ne var ama ya varsa ozaman ateistlerin kaybedeceği ne olacak ......

 

kısa bir mantık yürütmede bile inançlı olmanın yada olmamanın riskleri bile ortada iken halen ateizm gibi saçmalıklar neden savunulur bunu ateistler bile cevaplayabilmiş değil.....

bir uçağın bile tesadüfen oluştuğuna inanmayan 

bu muhteşem oluşumlara nasıl tesadüf diye bilir

Ateistler “ateizm” i akıllarını kullanarak ve akli göstergeleri, delilleri izleyerek kabullendiklerini söylerler ateizmin aklı temsil ettiğini ve “inancın” aklın önünde bir engel olduğunu savunurlar. Bu anlamda kendilerini çok zeki ve akıllı olarak görürlerken inananları burada yer veremeyeceğim türlü hakaretlerle aşağılar ve kibarca onları “akıllarını kullanmayanlar” olarak takdim ederler.

 

Oysa durum hiçte böyle değildir… Ve ileride de görüleceği gibi “evreni bir Tanrının yaratmış olması” fikri her yönüyle onu “tesadüflerin, ya da bilinmezlerin, ya da bir takım zorunlulukların var ettiği” fikrinden ya da “kendiliğinden olması” ihtimalinden çok daha akla yatkın, çok daha mantıklı, tutarlı ve anlamlıdır.Zira evreni Allah’ın yaratmadığına dair hiçbir delil yokken onu var eden zeka sahibi bir tasarımcının var olabileceğine dair sayısız işaretler, emareler, göstergeler, deliller vardır. Bu deliller “eserden müessire” yani “yapılmıştan onu yapana” şeklinde tanımlanabilir. Örneğin sanat eseri bir tablonun, ya da mimari bir yapının ya da karmaşık bir makinenin onu yapana binler yönüyle işaret etmesi gibi… Ve şüphesiz bu işaretlerin, delillerin toplamı Allah’ın varlığına dair çok büyük bir işaret olur.

 

Tıpkı gökte ayı görmesek de ışığından onun var olduğuna hükmetmemiz, ya da bulutun ardına gizlense de ışığından güneşin olduğunu anlamamız gibi…Bu deliller özetle şöyle sırlanabilir:Son bilimsel gelişmeler de göstermektedir ki evren sonradan meydana gelmiştir. Sonradan var olan her şey onu meydana getiren bir sebebe dayanmaktadır. Bu akıl yürütme Tanrı için düşünülemez zira o sonradan yaratılmamıştır. Zira sonradan yaratılan zaten Tanrı olamaz.Evrenin bir başlangıcının olduğunun kabul görmesi nerdeyse temelini evrenin ezeli ve ebedi olma fikrine göre şekillendirmiş olan materyalizmin de geçerliliğini büyük ölçüde yitirmesine neden olmuştur.Evrendeki atomlardan, atomun yapısındaki kuvvetlerden, gezegenlerin güneş etrafındaki dönüşlerine kadar evrenin her yanına yayılmış ve istisnasız evrenin her yanında aynı işleyen ilkesel bir “birlik” vardır. Bu birlik evreni tek bir düzen ve sistemle var etmiş bir gücün varlığına işaret eder.

 

Tamamen cansız maddelerden, elementlerden, zehirli gazlardan, lav şeklindeki alevlerden ibaret olan evrende yine aynı şekilde ilk halinde zehirli gazlardan, lavlardan ve ateş topundan ibaret olan dünyada canlı, hareket eden, yaşayan ve ölen, düşünen, ete kemiğe bürünmüş varlıkların oluşmasına onları Allah’ın yaratmasından daha mantıklı hiçbir açıklama getirilememiştir. Zira evren ve evrendeki maddeler cansız, somut, aklısız, şuursuz, bilgi sahibi olmayan bir takım madenler, taş, ateş, zehirli gazlar gibi maddeler iken böyle bir evrende neden ve nasıl olup da akıllı, zeki, düşünen, ete kemiğe bürünmüş, hayat sahibi canlıların oluştuğu asla izah edilememiştir. Bu fikri daha iyi anlamak için canlı olmayan bir nesneyi, örneğin bir taşı ele alalım.

 

Böyle bir taşın hayat, akıl ve düşünme ile ilgili nasıl bir bilgisi olabilir? Böyle bir taştan hayat, akıl, düşünce nasıl türeyebilir? Evren de ta en başından tamamen cansız maddelerden, ateşli ve zehirli lavlardan oluşan bir yapı değil midir? Peki o halde bu ateşli lavlar ve zehirli gazlar ve taş hükmündeki cansız maddelerden hayatın, aklın ve düşüncenin fışkırması ne ile izah edilebilir?Son yıllarda bilim adamlarınca özellikle fizikçiler arasında oldukça kabul gören ve evrenin bir başlangıcı olduğunu varsayan Big Bang teorisi evrenin bir yaratıcı tarafından yaratıldığı fikrini oldukça desteklemektedir. Örneğin ABD’li astrofizikçi Hugh Ross konuya ilişkin şu açıklamada bulunmuştur “Zaman, olayların meydana geldiği boyut olduğuna göre, eğer madde, Big Bang’la ortaya çıkmışsa, o halde evreni ortaya çıkaran sebebin evrendeki zaman ve mekândan tümüyle bağımsız olması gerekir. Bu da bize Yaratıcı’nın evrendeki tüm boyutların üzerinde olduğunu göstermektedir.1 Oysa evrenin bir yaratıcı tarafından yaratılmadığı fikrini ileri süren kuramlar bir bir çökmektedir.

 

Bu teorinin hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlanamamış olmasının sebebi ise yukarıda da bahs ettiğimiz gibi Tanrının bilimsel keşfinin insanın özgür iradesini elinden almasına yol açmasıdır. Bu nedenle kıyamet kopuncaya kadar evrende “gizlilik” hep olacaktır.Tanrı evrendeki kurallara mahkûm edilerek düşünülemez. Zira evreni o yaratmıştır. Nasıl ki “ateşin Tanrıyı yakması” düşünülemezse “Tanrının yer çekimi kanununa uymak zorunda olduğu” ileri sürülemez ise onun “zamana ve mekâna tabi olması” da düşünülemez. Zira zaman ve mekânı da var eden odur. O halde “O nasıl oluyor da ezeli ve ebedi/sonsuz oluyor?” sorusu Tanrı hakkında sorulamaz. Zira onun için “zaman” kavramı yoktur. Bu soruyu sormak ister istemez onu bir zaman kaydı altına almak ve kendi yarattığının esiri olmak/ kendi yarattığı kanunla sınırlamak anlamına geldiğinden mantıken bu soru Tanrı hakkında sorulamaz.Big Bang teorisi üzerinde uzun yıllardır çalışan ve epey yol alan bilim adamları bile “Büyük patlamaya neyin sebep olduğu” konusuna herhangi bir açıklama getirememişlerdir. Evren genişlediğine göre, zaman içinde geriye doğru gidildiğinde evrenin tek bir noktadan başladığı ortaya çıkmaktadır. Yapılan hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barındıran bu “tek nokta”nın, “sıfır hacme” ve“sonsuz yoğunluğa” sahip olması gerektiğini göstermiştir. Evren, sıfır hacme sahip bu noktanın patlamasıyla ortaya çıkmıştır.

 

Aslında “sıfır hacim” bu konunun teorik bir ifade biçimidir. Bilim, insan aklının kavrama sınırlarını aşan ‘yokluk’ kavramını ancak ‘sıfır hacimdeki nokta’ ifadesi ile tarif edebilmektedir. Gerçekte ise ‘sıfır hacimdeki bir nokta’ ‘yokluk’ anlamına gelir. Evren de yokluktan var olmuştur; diğer bir deyimle yaratılmıştır. Ateistlerin canlılığın nedenini açıklamak için öne sürdükleri ana fikir “Hayatın mevcut doğa yasalarının zorunlu bir sonucu” olduğudur. Aslında bu fikir kendi başına son derece anlamsız ve beraberinde birçok cevapsız sorunun sorulmasına yol açan bir belirsizliği ifade eden bir açıklamadır. Zira ateistler bir yandan evrende bir düzen olmadığını ve kaotik bir evrende yaşadığımızı iddia ederlerken diğer taraftan evrende hayatı var edebilecek kadar tutarlı ve bilgi dolu yasaların olduğunu kabul ederler.

 

Bu kabul beraberinde şu cevapsız soruları getirecektir:Peki evrende hayatı meydana getirecek bu yasalar neden vardır?Bu yasalar bir araya geldiklerinde bir hayatın meydana geleceğini nerden bilmektedirler?Tamamen rastlantısal olarak evrilen(!) evrende hayatın oluşumuna yol açacak birden fazla tutarlı yasanın oluşmasına ne neden olmuştur?Ateistlerin basitçe “evrende yaşamı oluşturacak şartlar” diye niteledikleri şartlar büyük patlamayla birlikte bilgi olarak var mıydı? Yoksa büyük patlamadan sonra rastlantısal olarak mı ortaya çıktılar?Dünya üzerindeki bu canlılık ve çeşitlilik bir bilginin işlenmesi (örneğin toprağa atılan bir elma tohumunun içinde bir elma ağacının bilgisi bulunmaktadır. Ve bu bilgi toprak ve ona etki eden diğer faktörler tarafından işlenerek ortaya çıkarılmaktadır.) olarak kabul edilirse;Bu bilgiyi o tohumun içine yerleştiren yasa hangi yasadır ve bu bilinci nasıl kazanmıştır?Keza toprağa o tohumun içindeki bilgiyi okuyup ortaya çıkarma işlevini gördüren yasa için de aynı soruyu sorabiliriz.Evrendeki, dünyadaki tüm bu bilgi evreni bu bilgi ve yasalarla var eden bir “bilen”e işaret etmez mi? Şüphesiz bu sorular çoğaltılabilir. Fakat şu bir gerçek ki ateizm bu sorulara cevap veremez. Zira bu soruların cevabını vermek ancak “evrenin bilinçli bir yaratıcısı” olduğu kabul edilip tüm bu yasaları ve çeşitliliğin bilgisini daha ilk aşamada evrenin tohumunun içinde Onun var ettiğinin kabulüyle mümkündür.

Hâlâ akıl etmez misiniz? Enbiya-66-67

bottom of page